On iki ay, dört kitap, bolca film

Anıl Coşkun
2 min readMar 31, 2023

--

Photo by Jessica Ruscello on Unsplash

O kadar uzun bir zaman oldu ki bir cümleye nasıl başlanır ya da nasıl devam ettirilir sanırım unutmuşum. Okumak ve yazmak hayatımın büyük bir bölümünü oluştururken bundan bu kadar uzak kalmak, olayları soğutmak insanı ciddi manada geriye götürüyormuş. Hal böyle olunca, erteledikçe ertelemeye başlıyorsunuz. O ilk kelimeyi yazınca sanki her şey çorap söküğü gibi gelecek ama gereken cesareti göstermek büyük bir meziyet.

Ve işte, odamda oturmuş, yazmanın verdiği büyüleyici atmosfere kaptırmak için kendimi, tozlu medium sayfalarını yeniden açtım. Ve yine en iyi bildiğim şeyi yapmaya çalışacağım. Kitaplar. Son bir senede o kadar az kitap okudum ki, normal şartlarda bu sayıya üç haftada ya da bir ayda ulaşabilirdim. Ama insanın en büyük acizliği, yani bana kalırsa, ertelemek. Ertelemek, sevdiğin şeyi yapmamak belirli bir süre için düşüncelerinizin ve hayal gücünüzün rahatlamasına olanak tanır. Belki. Ama uzun vadede bu zihne yapılan en büyük saldırıdır bana kalırsa. O yüzden silkinip, bir şeyler yaratmalı ve üretmeliydim.

Bir dönem o kadar çok ürettim ki artık her yazdığım kitap incelemesi bir öncekine göre daha iyi oluyordu ve bunun verdiği mutluluk bir sonraki için daha çok heveslenmeme yarıyordu. Şu an bu kadar derinlemesine incelemeler yazabilir miyim bilmiyorum. Yani, belki de yazarım. Sadece birazcık zamana ihtiyacım vardır. Yaza yaza, okuya okuya…

Yaratmadığım dönemlerde ne mi yaptım? Bol bol film izledim. Hem de hayatımda hiç izlemediğim kadar. Film izlemek bana oldukça keyif veriyor. Kitaplarla kıyaslayamam çünkü kitapların dünyası ayrı bir çekiyor beni. Kolay tüketilebilir olması, ulaşmanın kolay olması gibi şeyler, kitapları filmlerden hep bir tık öne koymamı sağladı. Ama yalan yok, o kadar iyi şeyler izledim ki tıpkı kitap gibiydi bazıları. Onlara sonra değiniriz. Kısacası, kitap okumak ve özümsemeye çalışmak uzun bir uğraş. Detaylı ve ince bir iş. Her kitap için değildir belki. Fakat, edebiyatın vermeye çalıştığı mesajı ya da anlatmak istediği derdi anlatması, kör göze parmak sokar gibi olmuyor hiçbir zaman. Bu yüzden zihin, makine gibi işliyor kendini günlerce.

Zihnimin kendi makinesini kurup, en ücra köşelerini bile harekete geçirecek hikayeleri özümsemesi ihtiyacı artık karşı konulmaz bir ihtiyaç haline döndü. Tıpkı iki gün önce, King’in Çıkıntı hikayesindeki adamın balkonun biraz altındaki on üç santimlik çıkıntıya çıkıp apartmanın çevresinde elleri dış cepheye dayalı bir şekilde tam bir tur atmasının artık karşı konulamaz bir zorunluluk olması gibi.

Şimdi o çıkıntıya doğru bir adım atıyorum. Ve yavaş adımlarla kitapların olduğu bu dünyanın çevresinde güzel adımlar atacağım.

--

--