40 saatin ardından: The Legend of Zelda: Breath of the Wild

Anıl Coşkun
3 min readJun 6, 2024

--

Herkese selamlar. Bugün Breath of the Wild hakkında konuşacağım. Bu benim ilk oyun yorumum. Önceleri kitaplarla ilgili yorumlar yapardım ama son zamanlarda özellikle Nintendo oyunlarına karşı ilgim ve alakam arttı ve neden oyunlarla ilgili bir şeyler yazmayayım dedim kendime. Ama bu asla profesyonel bir inceleme değil ve öyle bir inceleme yapacak kadar yeterli bilgi ve birikime sahip değilim.

Kitaplar açtığı bambaşka dünyalarla ve hikayelerle gerçek dünya arasında bir köprü oluşturuyor. Gerçek dünyadan sıyrılıp başka birinin kurgusal dünyasına geçiş sağlıyor. Yeni ufuklar kazandırmakla kalmıyor belki de kendi dünyamızda yaşadığımız birtakım şeylere de bambaşka bir açıdan bakmayı öğretiyor. Ama kitapların yaptığını bu kadarla sınırlamak elbette doğru değil. Bazen hiçbir çıkarım yapmasanız bile okumak iyidir.

Çıkış tarihinden yaklaşık yedi yıl sonra başladım Breath of the Wild’a. Üniversiteye ilk gittiğimde hediye olarak Playstation alınmıştı bana ve orada birkaç oyun bitirmiştim ve oyunlara ilgim olmasına rağmen hep kitapları tercih ederdim. Ki halen de öyledir. Nintendo’nun ismini biliyordum fakat Switch’le ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Bunun Türkiye’de resmi olarak olmamasına da bağlayabiliriz ve Playstation bildiğimiz gibi en popüler konsoldu. Horizon Zero Dawn, Uncharted gibi oyunları oynadım ve sonra uzun yıllar oyunlara hep uzak kaldım.

Şimdi bundan yıllar sonra açık dünyasında keşfedilecek, saatlerce dolaşıp orada ne varmış buradaki taşın altından ne çıkabilir diyerek kırk saati aşkındır Breath of the Wild oynuyorum. Ve geride kalan saatlere dönüp baktığımda tek düşündüğüm şey bunun muazzam bir hayal ürünü olduğu. Fantastik kitapları okurken yaşadığım, kafamda kurduğum o koca koca evrenler elimin altında, gözümün önünde. Ama bu oyunun yaptığı şey size somut gerçeklikleri gösterip hayalinize balta vurmak değil, tam tersine hayali şeylerle zihninizin sınıflarını kamçılayan bir köprü oluşturmak. Kısacası Breath of the Wild, kocaman evreninde sizi dip köşe gezdirerek verdiği özelliklerle hikayeyi sunuyor, bulmacaları çözdürüyor ve canavarlarla dövüştürüp bir nevi kendi hikayenizle oyunun hikayesini birleştirmenize olanak sağlıyor. Yapabildikleriniz ve tercihlerinizle tamamen özgür olduğunuz kocaman bir dünya burası.

Divine Beast’ler oyunda kurtarmaya çalıştığımız Hyrule’ün başında duran ve onu ele geçiren Ganon’un hizmetkârları ve biz Hyrule’ü kurtarmak için önce bu dört Divine Beast’i serbest bırakmak zorundayız. Aslında her şey bu kadar basit. Karmaşık olan şey ve esas zevkli olan, aslında bunları yapana kadar keşfettiğiniz köyler, yeni silahlar, çözdüğünüz shrine’lardan elde ettiğiniz orblarla dayanıklılığınız ve canınızı yükseltip o sona daha güçlü hazırlanmak.

Özetle Breath of the Wild, bir kitapsever olarak oyunlardan beklentimin tamamını karşılıyor ve üstüne de çıkıyor: çoğu şeyi benim yaratıcılığıma bırakıyor.

Devam oyunu Tears of the Kingdom’ı da oynamayı iple çekiyorum. Yeni eklenen mekanikler ve özellikler ayrıca iştahlandırıyor beni. Şimdilik benden bu kadar. Oyunlarla ilgili daha fazla şey yazmak istiyorum. Özellikle Zelda ve Mario özelinde. Çünkü şimdilik bu ikisi benim günümü gün eden şeyler.

Görüşmek üzere.

--

--